Marta Sömek
İSTANBUL – ESHİD’in startını verdiği "Dezavantajlı Grupların Adalete Erişiminin Güçlendirilmesi" projesine dair konuşan koordinatör ve Avukat Esma Yaşar, “Avukatlardan tutalım Şenyaşar ailesine kadar mağduriyet yaşayan, sesini dile getirmek isteyen herkes mahkemelerden umudunu kesmiş durumda” dedi. Esma, adil yargılanmanın problemli bir noktada olduğunu vurguladı.
Eşit Haklar İçin İzleme Derneği (ESHİD), “Dezavantajlı Grupların Adalete Erişiminin Güçlendirilmesi” başlıklı projesinin ilk toplantısını, temmuz ayının ilk haftasında gerçekleştirdi. Toplantıda, projede ekonomik, sosyal, kültürel, politik sebeplerle ayrımcılığa, ötekileştirilmeye maruz bırakılma ihtimali olan her kişi ve grubun dezavantajlı gruplar arasında yer aldığı, bu projeyle hedef grupların kimlerden oluştuğu ve projeyle nelerin amaçlanmak istendiği kamuoyu ile paylaşıldı.
Türkiye nezdinde birden fazla kesişimsel dezavantajlı grupların bulunduğunu, bunlar üzerine çalışma başlatarak, Avrupa Birliği (AB) tarafından desteklenen ve üç yıl sürecek olan projenin koordinatörü Avukat Esma Yaşar, nihai hedefleri, kimleri kapsadığı, 4. Yargı Paketi’ndeki “somut delil” ibaresi, kadına yönelik şiddet ve adalete erişimdeki engellere ilişkin ajansımıza konuştu.
‘Projenin dört hedef grubu var’
Esma, adalete erişime adliye içinde ve adliye dışında bakıldığında adil yargılanma hakkı içerisinde mahkemeye etkili bir şekilde erişme, etkili bir şekilde yargılanma, çevirmen desteğinin sağlanması, engellilerin fiziki olarak adliyelere erişimleri, siyahların eşitliği ilkesi, adil yargılanma hakkının adalete erişimin birbirini tamamlayan unsurları olduğunu ifade etti. Bu unsurlardan yola çıkarak startını verdikleri projenin dört hedef grubu olduğunu dile getiren Esma, ilkinin dezavantajlı gruplar olduğunu aktardı. Esma, bu gruplarla çalışan hak temelli sivil toplum örgütleri, barolar, avukatlar, akademisyenler, yargısal-yarı yargısal mekanizmalar, kadınlar, LGBTİ+’lar, çocuklar, mülteciler, azınlıklar, Kürtler, Ermeniler, engelliler, yaşlılar ve toplum tarafından ayrımcılığa ve ötekileştirilmeye maruz kalma ihtimali olan herkesin bir dezavantajlı grup mensubu olduğunu yineledi. Esma, bu kişilerin adalete erişiminin dezavantajlı gruba sahip imtiyazlı bir konumda bulunan kişilere göre ciddi anlamda problemler taşıdığını vurguladı.
‘Adil yargılanma problemli bir noktada’
“Bugün baktığımızda hukuk sistemi zaten ciddi anlamda problemleri barındıran bir noktaya gelmiş durumda, avukatlardan tutalım Şenyaşar ailesine kadar mağduriyet yaşayan, sesini dile getirmek isteyen herkes mahkemelerden umudunu kesmiş durumda” diyen Esma, adil yargılanmanın da problemli bir noktada olduğunun altını çizdi. Esma, kadınların yaşadıkları cinsel şiddet olaylarında yargıya güvenemediklerini, yargı mekanizması kullanıldığında da etkili sonuçlar ortaya çıkmadığını ve kadınların da bu sebeple ifşa yöntemini kullandıklarını aktardı. “Bütün bunlar aslında hukuk sisteminin, kronikleşmiş problemlerin hepsinin bir ara yüzü niteliğinde” diyen Esma, birlikte çalışacakları hedef gruplarının Diyarbakır, Mardin, Adana, Antalya ve Ankara’da bulunan hak temelli çalışan sivil toplum örgütleri olduğunu paylaştı. Sivil toplum örgütlerinin hem personel hem de kaynak eksikliğinden dolayı kendilerine gelen başvurularda tam anlamıyla cevap olamadıklarına ışık tutan Esma, bu sebeple barolarla ve avukatlarla işbirliklerini güçlendirerek problemlerin daha doğrudan çözüleceği ve yarı yargısal mekanizmaların daha hızlı bir şekilde kullanılacağını ifade etti.
‘Cinsel yönelim ibaresi TİHEK kanununda yok’
Esma, akademisyenlerin adalete erişimi konusunda çok az çalışmaları olduğunu kaydederken, bu eksikliği gidermek için de bu projenin bir ön ayak olacağını düşündüklerini ekledi. Bir diğer hedef gruplarının da yargısal ve yarı yargısal mekanizmalar olduğunu paylaşan Esma, yarı yargısal mekanizmaların pek bilinmediğini, Türkiye İnsan Hakları Ve Eşitlik Kurumu’na bakıldığında başvuru ve karar alma süreçlerinin daha kısa olduğunu, bu kurumların hak ihlallerini çözüm noktasında önemli bir yerde durması gerektiğini fakat mevcut durumda böyle bir durumun söz konusu olmadığını sözlerine ekledi. Esma sözlerini şöyle sürdürdü: “Örneğin cinsel yönelim ibaresi TİHEK kanununda yok, ayrımcılığa uğrayan bir trans kadın TİHEK’e başvuruda bulunduğunda bir sonuç alamıyor, çünkü kanunlarında böyle bir düzenleme yok ve Paris İlkeleriyle de uyumlu değil. Bu projeyle hem TİHEK’in çalışmalarını güçlendirmek hem de başvurularının arttırılmasını hedefliyoruz.”
‘Şiddet sadece eski eşlerden kaynaklanmıyor’
İnsan hakları eylem planları, yargı paketleri, Meclis çalışmaları ve kanun tekliflerinin gündeme geldiğini aktaran Esma, bu eylem planlarının özellikle dezavantajlı grupların uğradığı hak ihlallerinin çözüm noktasında ne kadar doğru bir yerde durduğu ve cevap olduğunun tartışılması gerektiğine işaret etti. Meclis’ten geçen 4. Yargı Paketi, Ceza Muhakemeleri Kanunu ve diğer kanunlarda değişiklik yapılmasına ilişkin tekliflerde çok tartışılan “somut delil” aranması ve kasten insan öldürme, eziyet ve işkence gibi suçlarda “eski eşe” karşı işlenmesinin de nitelikli haller arasında yer almasına ilişkin konuşan Esma şunları kaydetti: “Bu şekilde gerekçelendirilerek kadına karşı şiddetin önüne geçmek amacıyla bir gerekçe sunuyor teklif metni, ama baktığımızda bu durum kadına karşı şiddeti önleyici bir noktada bulunmuyor, çünkü kadınların uğradığı şiddet sadece eski eşlerinden kaynaklanmıyor. Burada resmi bağı aramak çok dar ve sınırlı bir şekilde çözüm sunuyor, birlikte yaşayan, resmi nikahları olmayan, partner olan kişiler böyle bir nitelikli hale girmiyor bu suçlar işlendiğinde.”
‘Somut delil’ şartı faillerin cezasız kalmasına sebep olacak’
Yine kanunda katalog suçlarda “somut delil” ibaresinin eklendiğini belirten Esma, “Bu ibare her ne kadar hukuk genel ilkeleri açısından doğru bir konumda dursa da özellikle delillerin failin iktidar, hakimiyet alanında olduğu cinsel şiddet davalarında somut delillere ulaşılamıyor, bu da aslında yine kadının, çocuğun beyanının esas alınmasının önünde bulunuyor bir noktada. En azından bu suçlar açısından kadının ve çocuğun beyanının esas alınarak delil değerlendirmesinin yapılması gerekiyor, yoksa salt somut delil şartına bu suçlar açısından bir bağlantı kurulursa cinsel şiddet faillerinin cezasız kalmasına sebep olacak bu durum” diye konuştu.
Nihai hedef: Adalete erişiminin önünde bir problemin kalmaması
İlerleyen süreçte sivil toplum örgütleriyle İstanbul’da bir ihtiyaç analizi toplantısı gerçekleştireceklerini paylaşan Esma, bu toplantıda mevcut problemlerin neler olduğu, hangi başvuruları aldıkları, başvuruları yargıya taşırken nelerle karşılaştıkları, adalete erişim konusunda ne gibi problemler yaşadıkları ve bunların ihtiyacını nerede gördükleri üzerine çalışmalar yürüteceklerini dile getirdi. Parça parça duyulan problemlerin ve seslerin bir yerde birleşmesi ve çözüme kavuşması noktasında bu toplantıyı önemli bulduklarını belirten Esma, projeden genel olarak beklentilerinin ve nihai hedeflerinin bütün dezavantajlı grupların adalete erişiminin önünde herhangi bir problemin kalmaması olduğunu ifade etti.
“Çok geniş bir talep ve çok geniş bir düşünce ama bunun için faaliyetler ve mücadele yürütmeye devam ediyoruz” diyen Esma konuşmasını şu sözlerle sonlandırdı: “Belki anayasanın değişikliğine gidecek kadar talepler içeriyor bu nihai hedefimiz ama dezavantajlı grupların adalete erişimi konusu çok çok problemli bir yerde ve ivedi olarak, acil olarak hayati olarak çözülmesi gerektiğini de düşünüyoruz.”